Bazen bir video izlersin, tanıdık bir yüz bir şeyler söylüyordur ama içten içe bir tuhaflık hissedersin. Sanki her şey gerçek gibi ama bir şeyler oturmuyor. İşte tam o noktada devreye giriyor: yapay zeka ile yüz değiştirme teknolojisi. Yaygın adıyla deepfake.
Basitçe anlatmak gerekirse, birinin yüzünü başka birinin yüzüne dijital olarak yerleştiriyorsun. Ama öyle karton gibi duran, 2000’lerin başlarındaki Photoshop işleri değil bu. Göz kırpması, mimikler, hatta ses tonundaki vurgular bile o kadar gerçekçi ki nö farkı anlamak bazen imkânsız oluyor.
Peki bu teknoloji nasıl çalışıyor?
Bu işin arkasında GAN, yani ‘Çekişmeli Üretici Ağ’ denilen bir sistem var. İki yapay zeka karşı karşıya geliyor: Biri sahte görüntü üretmeye çalışıyor, diğeri de ‘bu gerçekten gerçek mi?’ diyerek onu test ediyor. Aralarındaki bu dijital düello sayesinde her seferinde daha inandırıcı sonuçlar ortaya çıkıyor. Bu sayede ortaya her seferinde daha iyi ve daha inandırıcı sonuçlar çıkmış oluyor.

Sistem her denemede kendini geliştiriyor, öğreniyor ve daha iyi sonuçlar üretiyor. Evet, kulağa bilim kurgu gibi geliyor ama bu teknoloji artık günlük hayatımızın bir parçası. Üstelik kullanmak için uzman olman da gerekmiyor. Sadece temel bir ilgi ve merakla bile harikalar yaratmak mümkün. Günümüzde bu tür yapay zeka sistemleri eğitimden sağlığa, sanattan iş dünyasına kadar her alanda devrim yaratıyor.
Nerelerde karşımıza çıkıyor?
Deepfake teknolojisini yalnızca kötü niyetli senaryolarla düşünmek haksızlık olur. Doğru ellerde oldukça yaratıcı işler ortaya çıkıyor. Örneğin:
- Bir filmde ölen oyuncunun sahnesi tamamlanabiliyor.
- Tarihî bir karakter, eğitim içeriğinde “canlı” anlatım yapabiliyor.
- Oyunlarda karakter modellemeleri daha gerçekçi hâle gelebiliyor.
- Hayatını kaybetmiş sanatçılar için yeni parçalar oluşturulabiliyor.
- Dublaj sektöründe, oyuncuların yüz hareketleri ”senkronize” edilerek yabancı dil çevirileri çok daha doğal şekilde yapılabiliyor.
Ama tabii her şey güllük gülistanlık değil. Çünkü bu teknoloji aynı zamanda manipülasyon için de oldukça uygun bir zemin yaratıyor.
Kötüye kullanıldığında neler olabilir?
Düşünsene, bir gün uyanıyorsun ve haberlerde senin adın geçiyor. Sözde bir videoda bir şeyler söylemişsin. Ama ne sen o konuşmayı yaptın, ne de o ortamda bulundun. Deepfake içerikler böyle çalışıyor.
- Bir siyasetçi seçim öncesi sahte bir konuşmayla karalanabilir.
- Ünlü bir kişi hiç bulunmadığı bir ortamda gösterilebilir.
- Bireyler, izinsiz bir şekilde başka videolara monte edilebilir.
Bunların hepsi mahremiyeti ve güveni tehdit eden ciddi durumlar.
Peki, sahte bir içeriği nasıl anlarız?
Her ne kadar gittikçe zorlaşsa da hâlâ bazı ipuçları mevcut:
- Gözler doğal görünmeyebilir.
- Mimiklerde senkron problemi olabilir.
- Ses tonu mekanik ya da yapay tınılar içerebilir.
Yine de sıradan bir izleyici için fark etmek kolay değil. Bu yüzden bu tarz içeriklerle karşılaştığımızda sorgulayıcı olmakta fayda var. Hemen inanmak yerine “Kaynak ne?”, “Bu görüntü nereden alınmış?” sorunlarını sormak ve/veya “Kişi gerçekten böyle açıklamalarda bulunmuş mu?”, “Görüntü üzerinde oynama mı var?” diye düşünmek önemli.
Yapay zeka ile yüz değiştirme yasal mı?
Teknolojinin kendisi yasak değildir; yasal olup olmaması, nasıl kullanıldığına bağlıdır. Bir kişinin izni olmadan yüzünün, sesinin veya mimiklerinin kullanılması, birçok ülkede hukuki yaptırımlara neden olabilir. Türkiye’de de bu tür durumlar, kişilik hakları ve özel hayatın gizliliği kapsamında değerlendirilir. Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’na göre, izinsiz kullanım hak ihlali olarak kabul edilebilir.
Yani bir arkadaşına şaka yapmak için denediğin şey, başka birinin hayatını alt üst edebilir. Teknolojiyi kullanmadan önce bu sınırları iyi bilmek gerek. Teknolojinin imkânları kadar, bu imkânları ne kadar etik ve sorumlu kullandığımız da önemli.
Ne yapmalı?
Yapay zeka ile yüz değiştirme gerçekten etkileyici bir teknoloji. Ama işin büyüsüne fazla kapılmadan dikkatli olmakta fayda var. Çünkü artık her gördüğümüz şeye hemen inanmak yerine, şöyle bir durup “Gerçekten böyle bir şey olmuş mu?” diye düşünmek gerekiyor. Sahteyle gerçeğin bu kadar iç içe geçtiği bir dünyada, sorgulamak neredeyse bir refleks haline gelmeli. Özellikle içerik üretirken ya da paylaşmadan önce, ‘Bu bilgi doğru mu, yoksa manipülatif bir içerikle mi karşı karşıyayım?’ diye düşünmek, dijital sorumluluğun ilk adımıdır.